Özgür Olduklarını Sanıyorlardı
Milton Stanford Mayer, 1908 – 1986 yılları arasında yaşamış gazeteci ve eğitimcidir. Gazete ve ajanslarda muhabirlik ve yazarlık haricinde, Benjamin Franklin Gazetecilik ödülünü de kazanmıştır. Mayer, 2. Dünya Savaşı sırasında ise vicdani retçidir. Lakin savaş bitiminde Almanya’ya gider ve orada Alman ailelerle beraber yaşayarak, “Özgür Olduklarını Sanıyorlardı” adlı kitabın da temelini oluşturur. Bu kitap ilk olarak 1955 yılında yayımlandıktan sonra günümüze kadar birkaç baskı yapmıştır. Tercümeye esas metin ise 2017 baskıdır. Yazar kitabın oluşum hikayesini de önsöz de anlatıyor.
Kitap, Nazizm nedir, ne değildir gibi teorik, felsefi açıklama ve ayrıca Alman tarihi içinde Yahudi sorunu üzerine odaklanmıyor. Ortalama Alman’ın savaş sırasında neden Hitler’in peşinde gittiğini öğrenmeyi amaçlıyor. O yüzden Nazizm, bireyden topluma ulaşan bir hareket mi, ideoloji mi, felsefe mi, mecburiyet mi yoksa Alman uyanışının bir simgesi miydi sorularına da bir nebze yanıtlar aramaya çalışıyor. Nazizm, aynı coğrafyanın bir yerinde zulüm olarak görülürken diğer yerinde neden kurtuluş olarak görülüyordu. Nazizm ve Hitler’in 2. Dünya Savaşında yıkıma yol açtığı kötülüğü sadece Hitler ve ekibinin sırtına yükleyerek Alman halkını bundan ayrı tutabilir miyiz? Hitler suçlu da halkı suçsuz mu? Halkın dalga dalga sürü halinde, salt liderin dediği doğrultusunda hareket etmesi onların da suçlu olduğunu gösterir mi? Ben görmedim, duymadım, öyle olacağını bilmiyordum demek, Alman vatandaşının üzerlerindeki kanı temizler mi? Yoksa iki durum da farklı mı? Ya da ortalama bir Alman’ın Nazizm’den beklediği ne idi ve ne oldu?
Milton Mayer savaştan sonra Almanya’ya giderek küçük bir kasaba da yaşayan on Alman’ın hayatlarına odaklanır. Bu bir araştırma konusu idi. Yakılan sinagog üzerinden bir durum değerlendirmesi yapmaya çalışıyor. Savaşın hem öncesi hem de sonrasında Nazizme yol açan etkenlerin ne olduğunu, halkın gözünden aktarmaya çalışıyor. Sıradan vatandaşların yani on ‘küçük adamın’ (Burada William Reich’in Dinle Küçük Adam (https://bitly.ws/UAXq) kitabı önem arz ediyor. Onu da okumayan varsa mutlaka okunmasında fayda olduğuna inanıyorum) nasıl ve hangi saiklerle bireysel ya da kitlesel eylemler yapacağına bakıyor. Kitabın içinde geçen kasaba ve seçtiği örneklem tam anlamıyla hedefe ulaşmak için bir gösterge sayılabilir mi?
Peki, Mayer neden bu sıradan on kişiyi seçmiş ve bunlar neyin açıklanmasında ve çözümünde katkı sağlayacaklardı. Bu kişilerle yaptığı görüşmelerde, bunların savaş öncesi yaşamı, meslekleri, çocuklukları, başka bir dil bilip bilmedikleri, Yahudilerle irtibat kurup kurmadıklarına kadar çeşitli konular yer alıyor. Bu bir çeşit saha araştırması da sayılabilir. On kişiden biri hariç diğerlerinin 1933 – 45 arası Nazizmi, yazarın bahsettiği ve dünyanın gördüğü tiranlık gibi görmemeleri de apayrı durum tespitidir. Peki, bu insanlar neden o şekilde bakıyordu? Savaş öncesi ve savaş sırasında Almanya’da meydana gelen olayların içeriden nasıl görüldüğünü göstermesi bakımından önemli. Kitap okundukça karanlık yerler daha hızlı bir şekilde aydınlanmaya başlıyor.
“Yahudi olduğu için böyle yapıyor,” derdi annem. Ama biz Yahudi’nin ne anlama geldiğini bilmiyorduk.” (s. 136). Maalesef “Yahudi” kelimesini çıkarıp onun yerine herhangi bir şey konulsa bile anlamlandırma değişmiyor. “Ne anlama geldiğini bilmiyorduk” cümlesi esasen günümüzün de temel sorunlarının kaynağını oluşturmaya devam ediyor. Dinler, diller, kültürler, milletler birbirlerini tanımadığı, anlamaya çalışmadığı sürece ve gettolaşma egemen olmaya başladığı an da ayrımcılık, ötekileştirme baskın olabiliyor. Yaşadığımız coğrafya ve özelde ülkemizde de bu sıkıntılar maalesef yaşanıyor.
Yazarın burada sorguladığı yöntemin aynısı bizler de çevremizde ya da toplum içinde görebiliyoruz. Ne anlama geldiğini bilmediği ya da kulaktan dolma bilgilerle hareket eden, şeylerden korkan, nefret eden, saldıran, ötekileştiren bir kesim var. Bu A ya da B toplumuna özel bir durum da değil. Bunu Nazi Almanya’sından çıkarıp günümüze getirdiğimizde benzer şeylerle yine karşılaşabiliyoruz.
Bu on kişinin kendilerine, çevreye, ülkeye, dünyaya, dine, ideolojiye bakışlarını da anlatıyor. Almanya neden geri kalmış sorusunun cevaplarını hepsi kendince açıklamaya çalışıyor. Burada komünizm ve Yahudiler en önemli etkili güç olarak gösteriliyor. Peki, Nazi Almanya’sı bu on kişinin hayatını önceki döneme oranla nasıl değiştirmiş? Bu sorunun cevabını da kendi bakış açılarından ifade etmeye çalışıyorlar. Almanya nasıl oldu da Nazizm’in pençesine girdi? Dışarıdan biri bunlara ne kadar olumsuz bakarsa baksın içerdeki insanın buna bakışını göstermesi anlamında önemli bir kitap.
Bir yanda yaşanan acılardan dolayı sönen, dağılan hayatlar diğer yanda ise o acıları yaşatan elit zümrenin alt kademesinde bulunup ‘heil hitler’ naralarıyla yangına odun taşıyanlar. Peki suçlu kim? Alman halkının tamamı suçlu olabilir mi? (Pasif de kalsa düzene uydukları için ya da onlardan boşalacak yerlere kendilerinin geleceği için bir şekilde dolaylı destek de verilmiş olabilir mi?).
Bu kitabın daha çok tartışılması, irdelenmesi, anlatılması gerektiğini düşünüyorum. Bu kitap hakkında ülkemizde yayımlanmış ayrıntılı bir inceleme, makale var mı bilmiyorum. Yazar, sert cümle ya da küfür, hakaret etmeden ‘küçük adamları’ anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyor. Anlatım tarzı da genelin anlayabileceği şekilde olduğundan rahat bir şekilde okunabiliyor. Yazar burada sert bir yargılama yapmadığı için, Yahudi cemaati içinden bir tepki ile karşılaşmış mı bilmiyorum.
Milton Mayer, bu kitabı sadece geçmişteki yaşanmışlıkları göstermek için mi yoksa geleceğe bakarken geçmişten de ders çıkartılması için mi kurgulamış?
Ezcümle: Bu kitabı 8 – 12 Eylül 2023 tarihleri arasında okudum. Bu yazı ise 1000Kitap sitesine 13 Eylül 2023’de eklenmiştir. Tavsiye ediyorum.