Meydan ve Kule
Yazar, komplo teorisyenlerini ‘dışlanmış kişiler’ olduklarını ifade ederek toptancı bir yargı ile doğrudan suçlayıcı bir dil kullanarak farklı düşünenleri ötekileştirmeye çalışıyor. Kendisinin tespitlerini olduğu gibi doğru, gerçek ve tartışma götürmeyecek kadar açık olduğuna dem vurmasına rağmen daha ilk sayfalarda kendi içinde çelişkiler de yaşıyor. Hor gördüğü, dışladığı, hakaret ettiklerine gerekçe olarak da kendi okuduklarını gösteriyor. “Araştırmalarım (ve tecrübelerim) durumun böyle olmadığına işaret ediyor. (s:17) Yazar kendini ‘her şeyi en ince ayrıntısına kadar bildiği zannıyla’ hareket ettiği için kendi bildiklerinin dışındaki her şeyi “zırva” olarak nitelendiriyor. Buradaki kıstas yazarın kendini dünyanın merkezi ve her şeyi bilen kişi olarak görmesi. Kitap içinde bahsedilen bir takım kaynakları kendine yontarak anlatırken, başka bir yerde başkaları da yine bunları kendine göre yontmasından rahatsız oluyor.
Yazar zaten İngiltere’de (şimdi ABD’de yaşıyor) muhafazakar tarihçi olarak biliniyor, tanınıyor. O yüzden statükonun (yani muhafazakar) sözcülüğünü yapmasını abes karşılamamak lazım. Çünkü o, o şebekelerin zaten adamı ve o şekilde yazması, görüş bildirmesi de normal ve onların dış kapıdaki mandalı ve dolaylı sözcüsüdür. Bu kitap içinde de tüm doneleri ortaya koyup da, sonuç kısmında bir olumlu-olumsuz bir yorum çıkarsaydı daha farklı algılanabilirdi. Lakin özellikle sözcülük yapacağını belirttiği için anlattıkları da tabi ki o şebeklerin menfaatleri olacaktır. Başka bir şey de beklenmesin.
George Soros gibi para spekülatörlerini, tefecileri bir nevi “hayırsever bir kişi olarak ” nitelendiren düşünce, yazarın içinde bulunduğu bakış açısını ve bataklığının göstergesidir. Bunlar ele alınmasın diye kendini siper ederek, konuyu başka yerlere sürüklüyor. Şebeke üzerinden masal anlatırken esas şebekeyi görmemesi ve bunu yok saymasıyla karşı karşıyayız. Biraz daha uğraşsa Soros’tan Red Cross olarak da bahsedecek. Şebeke kavramını kendince basite alıp genel geçer cümlelerle sıradanlaştırmaya çalışsa da ‘şebekeler’ her an her yer de vardır. Mafya bir şebekedir. Terör bir şebekedir. Sporda şike bir şebekedir. Yolsuzluk bir şebekedir. Cemaatler birer şebekedir (Fetö’nün elamanlarının çalıştıkları kurumları nasıl ele geçirdikleri ve bu süreçte neler yaşandığı malum) Çok uluslu şirketler birer şebekedir. İngiliz bankaları birer şebekedir. Facebook, Twitter, Instagram ve türevleri birer şebekedir.
Yazar, tarihin içinden ansiklopedik bir takım bilgiler sunarken, kitabın içine eklediği kendine has şebeke çizimleri sadece kendince büyük, lakin insanlık tarihi açısından abesten başka bir şey değildir. Esas mevzuyu kapamak, gizlemek ve laf söyletmemek için topu sadece boş alanlarda kendi kendine çeviriyor. Niall Ferguson, statükonun içinde onu iyi muhafaza ederek farklı şeyler söylermiş gibi yaparak kendisinin üstlendiği muhafazakar tarihçiliği görevini gerçekleştiriyor.
Niall Ferguson, Meydan ve Kule adlı kitabıyla Niall Ferguson ve bunların birbirleriyle etkilemesi ve yayılması üzerinde duruyor. Tarihteki ya da teknolojideki bazı gelişmelerden çeşitli kesitler alarak bunların yayılımlarına bakıyor.
Kitabın okunurluğu akıcı. Lakin öyle ahım şahım bir şey de değil. Komplo teorilerine karşı yazılmış iddiasıyla ortaya çıksa da o anlamda içi boş (George Soros’u, Sorosculuğu kutsayan bir zihniyete sahip bir kimseden ne beklenir ki -Sorosun çocuğu) bir çalışma. Lakin kitap içinde tarihten bir takım ansiklopedik bilgilerinin verilmesi ile bazı yerler ilgi çekebiliyor.
Dikey (hiyerarşik – din, din adamı, kral, siyaset, iş dünyası) ile yatay (halk, bireysel ve toplu eylemler, bilim, üretim) arasında oluşan durumlar şebekeler yoluyla -ne kadar birbirine bağlantılı- üzerine bir çalışma.
Ezcümle: Bu kitabı 16 – 19 Ağustos 2022 tarihleri arasında okudum. Bu yazı ise 1000Kitap sitesine 1 Ekim 2023’de eklenmiştir.