Mary Stuart
Stefan Zweig, Mary Stuart adlı kitabıyla İskoçya kraliçesini anlatırken, onunla beraber etrafını saran gizemin de peşine düşüyor. Lakin bu gizem, o kişi hakkında çok fazla bilgi olmamasından da değil; o kadar çok bilgi var ki, o kadar bilginin içinden gerçeğin hangisi olduğunu ortaya çıkartma uğraşı veriyor. Mary Stuart, İskoçya kraliçesi: O bir katil mi, azize mi entrikacı mı yoksa hepsini de içinde barındıran güçlü olduğu kadar da zayıf bir kadın mı? Çok farklı şekilde tasavvur edilen bu kişi de Zweig’in etki alanına girerek kitabın da yazılmasına sebebiyet veriyor. Zweig bir yandan anlatırken bir yandan da gizemi çözmek için, “Hangi Mary Stuart” sorusundan hareket ediyor. Çünkü, İngiliz, İskoç, Protestan ve Katolikler arasındaki derin düşünce farklılıklarını daha iyi anlamak için dışarıdan bir göz ya da ses olarak bu duruma bakmak istiyor. Uzakları yakınlaştırırken yakınlara da ayna tutuyor. Buna rağmen karanlık kalan noktaları aydınlatmak için de projektör tutuyor. Artık gerisi de okuyucunun kararı olacak.
“Altı günlükken İskoçya kraliçesi, altı yaşındayken Avrupa’nın en güçlü prenslerinden birisinin nişanlısı ve on yedi yaşındayken Fransa kraliçesi olan bu kızın yükselişi, tıpkı bir roketin yükselirken çizdiği çizgi gibi hızla gerçekleşti…” (s.53)
Küçük yaşta Fransa’ya giden genç yaşında evlenen, on dokuzunda dul kalıp artık eski kraliçe unvanıyla saraydan çıkan ve ülkesi İskoçya’ya dönen bir kişinin hayat hikayesini de ince ayrıntılarına kadar anlatıyor. Kitabın cüssesi kimseyi korkutmasın (ben de o yüzden hep sona saklamıştım). Lakin daha ilk sayfadan itibaren okuttukça okutturuyor. Fransa, İngiltere, lordlar, krallar, kraliçeler, evlatlar, hanedanlar, gayrimeşru çocuklar, taht kavgaları, yoksulluk, ihtişam, güç, zarafet, savaşlar, din, mezhep çatışmaları, kişisel hırslar, aile içi kavgalar ve Elisabeth…. Hepsini içinde barındıran bir çalışma. Akıcı anlatım ile olayları yüzeye serip okuyucu boğmadan neler olup bittiğini edebiyatın sihirli cümleleriyle birleştiriyor.
Zweig, kitabın girişinde çok sayıda belgeyi gördüğünü, okuduğunu ve resimlerden yararlandığını ifade ediyor. Mary Stuart ile Elisabeth’i kıyaslayarak (fiziksel, ruhsal, kadınlık, siyaset, düşsel vb.) ilerliyor. Elisabeth, bu kitabın en önemli ögelerinden birini oluşturuyor. Yoğun bir şekilde kıyaslama yapıyor ve topu da olduğu gibi (satır aralarında Stuart’i mı yoksa Elisabeth’i mi haklı/haksız gördüğü durumları da anlatıyor) okuyucuya bırakıyor. Cümleleri nobran değil. İnce ince işleyerek ve süzgeçten geçirerek ağır ve zor konuyu şiirsel bir anlatımla okuyucuyla buluşturuyor. Bir çeşit karagöz oyunu gibi. İpleri elinde tutarak onları perdenin önünde sahneye sürüyor.
Zweig, yazı masasına okuduklarını sererken tanımlamalarda bir yanlışlık olmasın, haklı ve haksızlık kavramlarına ön yargı yüklemeden terazinin kefelerine koyarak tartmaya çalışmış.
Mary Stuart ile Elisabeth’i her yönüyle öyle derin anlatıyor ki, bu muhteşem anlatıya hayran kalmamak elde değil. Kıyaslama da öylesine yapılmıyor ya da sadece sayfaları doldurmak için de değil. Kendi özel okurlarının tüm açlıklarını gidermek için nüanslara kadar ayrıntılandırıyor. Mary Stuart’ın duygu seli ve duygu derinliğini en dip noktasına kadar didikler; kadın ruhunun o kıvrımların da dolanan kanının ne kadar şiddetli ne kadar durgun ne kadar hesapçı ne kadar kinci ne kadar usta ne kadar duygusal ve ne kadar girift bir yapısını enine boyuna irdelemeye çalışıyor.
Mary Stuart’ın Mary Stuart’a; Elisabeth’in Elisabeth’e; Mary Stuart’ın Elisabeth’e ; Elisabeth’in de Mary Stuart’a olan duygularının dışa vurumunu okuyoruz. Kendi içlerinde kendileriyle bile çatışan, dış dünya ile zaten çatışma halinde olan bu iki kraliçenin en zor yanları aktarıyor.
Mary Stuart’ın ölüme yürüdüğü sahnelerin anlatıldığı kısım ise o kadar dikkatli ve özenli yazılmış ki etkilenmemek elde değil. O ince ayrıntıları belki başka bir yerde görsek hızlı geçebilecekken, burada daha yavaş bir şekilde dikkatli okunduğunda okuyucuyu bir anda o anların içine çekebiliyor.
İki ülke iki kız kardeş ve bir tac için yapılan ölümüne mücadele Zweig’in kaleminden tekrar canlanıyor.
Kitabı bitirirken birden aklıma MFÖ’nün Bodrum Bodrum adlı şarkısının ” nasıl anlatsam, nerden başlasam…” sözleri geldi. Kitapla alakası yoktu ama, o “nereden başlasam” cümlesi ile ne yazacağımı ve yazıya nereden başlayıp bitireceğimi düşünmeye başladım ve bu doğrultuda bu yazı da ortaya çıktı.
Ezcümle: Bu kitabı 3 – 10 Ağustos 2022 tarihleri arasında okudum. Bu yazı ise 1000Kitap sitesine 1 yıl sonra 9 Ekim 2023’de eklendi. Tavsiye ediyorum. Tekrar okumak istediğim kitaplardan biri oldu. Maalesef o kadar zaman yok.
Kitabı alıntıları siteye eklemek için tekrar göz gezdirdiğimde çok kapsamlı, derin ve okundukça keyif alınacak bir çalışma olduğu tekrar gün yüzüne de çıkıyor. Okuduğum baskı Can Yayınları, 2. Baskı, Kasım – Yadigar Eğit çevirisi olup Eylül 2017 tarihlidir.